top of page

Ketojenik Diyeti Anlamak ve Hastalara Klinik Uygulamalar

Ketojenik Diyet

Ketojenik Diyet Nedir

"Hastalıklar ağızdan girer" bu söz ilk olarak Çin'deki Jin Hanedanlığında söylenmiştir ve değeri günümüzde ancak anlaşılabilmiştir. Bugün "Ne yersen O'sun" diyoruz. Aynı ortak bilinç ile hareket ediyoruz. Çözüm aslında önümüzde duruyor ve biz onu görmezden gelmeyi tercih ediyoruz. Peki nedir bu ketojenik diyet? Ketojenik diyet, düşük karbonhidrat, yüksek yağ ve orta düzeyde protein içeren bir beslenme düzenidir. Bu diyetin temel amacı, vücudu enerji için karbonhidratlar yerine yağları kullanmaya yönlendiren "ketozis" adı verilen metabolik bir durumu tetiklemektir.

Ketojenik diyette oranlar

Temel İlkeleri:
  1. Düşük Karbonhidrat: Günlük karbonhidrat alımı genellikle 20-50 gram arasında sınırlandırılır.

  2. Yüksek Yağ: Diyetin büyük kısmı (%70-80) sağlıklı yağlardan gelir. Örnekler: zeytinyağı, avokado, tereyağı, fındık, tohumlar.

  3. Orta Protein: Protein oranı %10-20 arasında olup, kas kütlesini koruyacak kadar yeterli ama aşırı olmayacak şekilde ayarlanır.


Faydaları
  • Kilo Kaybı: Vücut yağlarını enerji olarak kullanarak kilo vermeyi destekler.

  • Kan Şekeri Kontrolü: Diyabet veya insülin direnci olan kişiler için kan şekeri seviyelerini dengelemeye yardımcı olabilir.

  • Enerji Artışı: Ketozis sırasında üretilen ketonlar, beyin için verimli bir enerji kaynağıdır.

  • Epilepsi Tedavisi: Özellikle çocuklarda, nöbetlerin kontrol edilmesinde etkili bir tedavi yöntemi olarak kullanılır.


Potansiyel Zorluklar
  • Keto Gribi: Diyete başlarken halsizlik, baş ağrısı, mide bulantısı gibi geçici semptomlar görülebilir.

  • Besin Yetersizliği: Karbonhidrat alımı kısıtlandığı için lif ve bazı vitamin-minerallerin eksikliği riski vardır.

  • Sürdürülebilirlik: Katı kuralları nedeniyle uzun vadede devam ettirmek zor olabilir.


Ketojenik Diyet halihazırda sağlıklı bireylerin sağlıklarını korumak için uygulayabilecekleri bir diyet olsa da bir profesyonelin yarımının alınmasını mutlaka gerektirir. Özellikle bir kronik rahatsızlığa sahipseniz diyetinizdeki tüm bileşenleri tam gözetim altında tutmak gerekir. Öyle ki alınacak yağ, karbonhidrat ve protein miktarları gramaj olarak hesaplanarak hastanın yeterli iyileşmeyi sağlayacak koşulların oluşturulması amaçlanır. Bu koşullardan kasıt vücut içerisindeki keton adı verilen cisimlerin artırılmasıdır.


Metabolik Ketonlar (Keton Cisimleri)

Metabolik ketonlar, vücut karbonhidrat eksikliği yaşadığında üretilir. Bu durumda, enerji ihtiyacını karşılamak için yağlar parçalanır ve karaciğer tarafından keton cisimlerine dönüştürülür. Başlıca üç keton cismi şunlardır:

  1. Asetoasetat (AcAc): Ketozisin ilk ürünüdür ve diğer ketonlara dönüşebilir.

  2. Beta-hidroksibütirat (BHB): Ana enerji kaynağı olarak kullanılan en yaygın keton cismidir.

  3. Aseton: Daha az miktarda üretilir ve genellikle solunum yoluyla vücuttan atılır (bazı kişilerde nefeste tatlı veya meyvemsi bir koku oluşabilir).


Ketojenik Diyet Çeşitleri

KD, yüksek yağlı, çok düşük karbonhidratlı bir diyet olarak nitelendirilir. Bugüne kadar orijinal forma benzer etkinlik gösteren birkaç KD varyantı geliştirilmiştir ve rejimlere uyumu artırmak için çeşitler ortaya atılmıştır. Etkinliği kanıtlanmış dört adet ana ketojenik diyet türü vardır. Bunlar sadece zayıflamak ve form kazanmanın dışında sağlıklarını kaybetmiş hastalar üzerinde iyileştirici etkileri kanıtlanmış ketojenik diyet çeşitleridir ve şunlardan oluşur:

  1. Uzun Zincirli Trigliserit (LCT) Ketojenik Diyet

    Uzun zincirli trigliseritler (LCT), diyetin ana enerji kaynağı olarak kullanıldığı geleneksel ketojenik diyet türüdür. LCT'ler tereyağı, zeytinyağı, avokado yağı gibi kaynaklardan elde edilir. Ketozise girme ve sürdürme açısından etkilidir. Diyabet, epilepsi gibi sağlık sorunları için yaygın olarak kullanılması avantajlarındadır. Diyetin sıkı kontrol edilmesinin gerekmesi ve yüksek yağ alımının bazı kişilerde sindirim problemlerine neden olabilmesi dezavantajıdır.

  2. Orta Zincirli Trigliserit (MCT) Ketojenik Diyet

    Bu diyet türü, enerji kaynağı olarak orta zincirli trigliseritleri (MCT) ön plana çıkarır. MCT’ler hızlı sindirilir ve keton üretimini artırır. Hindistancevizi yağı, MCT yağı ve süt ürünleri, bu diyetin temel yağ kaynaklarıdır. MCT yağı yüksek miktarda tüketildiğinde mide rahatsızlığı yapabilir ve daha fazla karbonhidrat toleransı sağlasa da ketozis kontrolü zorlaşabilir.

  3. Modifiye Atkins Trigliserit (MAD) Ketojenik Diyet

    Modifiye Atkins Diyeti (MAD), geleneksel ketojenik diyetin daha az kısıtlayıcı bir versiyonudur. Karbonhidrat alımı biraz daha yüksektir, bu nedenle takip etmesi daha kolaydır. Daha esnektir ve günlük hayatta uygulanması kolaydır. Çocuklarda epilepsi tedavisi için alternatif bir yaklaşım olarak kullanılır. Ketozise girme ve sürdürme açısından daha az etkili olabilir. Kilo kaybı veya metabolik avantajlar, tam ketojenik diyete göre daha sınırlı olabilir.

  4. Düşük Glisemik İndeks Ketojenik Diyet

    Bu diyet, düşük glisemik indeksli (GI<50) karbonhidrat kaynaklarını sınırlı miktarda içeren bir yaklaşımdır. Kan şekerini dengelemek ve enerji salınımını yavaşlatmak üzerine odaklanır. Aşağıda bazı besinlerin glisemik indeksi verilmiştir.

Bazı besinlerde glisemik indeks

Ketojenik Diyette Yeni bir Çalışma ve Sonuçları

Ketojenik Diyet ve Standart Diyet Besin Karşılaştırması

Ketojenik diyetin insan bağırsağındaki mikrobiyata (bakteri popülasyonu) üzerinde büyük etkileri olabileceği çeşitli çalışmalarla ortaya konmuştur. Bunun çalışmalarda zararlı bakterilerle kurulan düzensiz ilişkilerden, yanlış beslenmeyle ortaya çıkan spesifik bir bakteri popülasyonunda artış veya bağırsakta bulunan Th17 hücrelerinin yetersizliği ve fazlalığı gibi durumları düzenlediği ortaya çıkmıştır. Sol tarafta gördüğünüz gibi çalışmada 17 yetişkin kilolu veya sınıf I obez ve diyabetsiz erkekte yatılı bir çapraz geçişli çalışma yürütülüyor. Katılımcılara önce 4 hafta boyunca bir temel diyet (50% karbonhidrat, %15 protein, %35 yağ) ve ardından 4 haftalık bir ketojenik diyet (5% karbonhidrat, %15 protein, %80 yağ) veriliyor.

Farklı diyet türlerine göre vücuttaki keton cisimlerinin artışı
Ketojenik Diyet sonrası tH17 hücre sayısındaki değişim
Ketojenik Diyet ile bağırsaktaki Th17 hücre aktivitesi

Araştırma sonucunda dolaşımdaki plazma keton cisimleri yükseldiği gözleniyor. Yukarıdaki grafikte soldaki normal diyet ve ketojenik diyet karşılaştırmasında Asetoasetat (AcAc) keton cismindeki artış ve sağdaki grafikte ise Beta-hidroksibütirat (BHB) keton cismindeki artış net bir şekilde görülüyor. Her diyet döneminin son haftasında günlük dışkı örnekleri toplanıyor. Dışkı örnekleri ile mikrobiyatadaki bakteri popülasyonu gözlemleniyor ve 16S rRNA gen dizilimleri kontrol ediliyor. İki diyet arasında bağırsak mikrobiyatasında önemli değişimler olduğunu söylüyor. Aşağıda ketojenik diyetin metabolizma üzerindeki etkileri ve bağırsak mikrobiyatasındaki bazı bakteri ve virüslerdeki negatif ve pozitif etkileri görülmektedir.

Ketojenik diyet ve metabolizma

Alzheimer Hastalığına Karşı Ketojenik Diyet

Alzheimer hastalığı (AD) dünya çapında yaklaşık 50 milyon kişiyi etkiler ve hafızada ilerleyici düşüş, bozulmuş öz bakım, yönelim bozukluğu ve kişilik değişiklikleriyle ilişkili bilişsel bozuklukla karakterizedir. Alzheimer olan hastalarda mitokondriyal işlev bozukluğu ve beyindeki bozulmuş glikoz kullanımı gibi metabolik değişiklikler görülür. Geçtiğimiz on yıllarda, diyet kalıplarındaki değişiklikler ve yaşam tarzı değişiklikleri AD tedavisinde potansiyel uygulama alanı bulmuştur ve kalori kısıtlaması, hipertansiyonu durdurmaya yönelik diyet yaklaşımları, Akdeniz diyetini ve KD'yi içeren AD araştırmalarında kapsamlı ilgi görmüştür


Parkinson Hastalığına Karşı Ketojenik Diyet

Parkinson dünya çapında en yaygın görünen ve en ciddi olan hareket bozukluğudur. 60 yaş ve üzerindeki yetişkinlerin yaklaşık %1'ini etkilemektedir. Parkinson'a neden olan önemli faktörlerden biri, reaktif oksijen türleri tarafından aracılık edilen DNA oksidatif hasarıdır. Son yıllarda, hayvanlar üzerindeki çalışmalar, Ketojenik diyetlerin mitokondriyal homeostazdaki işlevleri nedeniyle Pasrkinson'un seyri üzerinde yararlı bir etkiye sahip olduğunu göstermiştir. Alzheimer, Parkinson, Amyotrofik Lateral Skleroz ve Epilepsi dahil nöromüsküler ve nörodejeneratif hastalıklarda Ketojenik diyetin mekanizmaları. Ketojenik diyetler, mitokondriyal işlevi ve ATP'yi artırma, beyindeki oksidasyon stresini ve iltihabı azaltma ve motor işlevi ve motor nöron sağ kalımını iyileştirme dahil olmak üzere çeşitli mekanizmalar yoluyla nöropatolojik ve biyokimyasal davranışı değiştirmiştir. Beyindeki hidroksil radikallerinin birikmesi, dopamin metabolizmasının artmasına ve aynı zamanda nöronların redoks formunda demir birikimine yol açabilir. Karaciğer metabolizması tarafından üretilen Keton Cisimleri, yalnızca ATP üretimini artırarak mitokondriyal solunumu teşvik etmekle kalmaz, aynı zamanda mitokondriyal solunum zinciri kompleksinin verimliliğini artırarak (NADH oksidasyonunu artırarak ve mitokondriyal geçirgenlik dönüşümünü engelleyerek) serbest radikal üretimini de azaltır. Yapılan çalışmalar, Parkinson hastalarının 8 hafta boyunca düşük yağlı bir diyet veya Ketojenik diyeti sürdürmesinin makul ve güvenli olduğunu gösterdi. Her iki diyet grubu da motor ve motor olmayan semptomlarda önemli iyileşmeler gösterdi


Amyotrofik lateral skleroz (ALS)

Amyotrofik lateral skleroz (ALS), omurilik ve beyin sapındaki motor nöronların ölümüyle oluşan nörodejeneratif bir hastalıktır ve semptomların başlamasından itibaren 2-5 yıl içinde ölüme ve solunum felcine neden olur. Bu hastalar için yapılan bir fare deneyinde, Ketojenik diyet ile beslenen farelerin 15 ve 16 haftalıkken tüm motor fonksiyon testlerinde kontrollerle karşılaştırıldığında daha iyi motor performansı sergiledi ve KD'ye dayalı Deanna protokolünün uygulanmasından sonra farelerin yaşam sürelerinde önemli ölçüde bir uzama gözlendi. Farelerin %63'ü 125 günden daha fazla yaşadı. %9'u ise bu ölçüyü de geçerek yüksek bir başarı elde etti. Başka bir çalışmada farelerin Keton Cisimlerine metabolize olan ve nöronal metabolizma için alternatif bir enerji substratı olarak işlev görebilen orta zincirli yağ ile tedavi edildi. Kaprilik trigliserid tedavisi zayıflığın ilerlemesini yavaşlattı, omurilik motor nöron kaybını korudu ve canlıda mitokondriyal oksijen tüketim oranını artırdı. Bu çalışmalar, Ketojenik diyet tedavisinin Amyotrofik lateral skleroz (ALS) hastalarının yaşam kalitesi üzerinde yüksek bir etkiye sahip olabileceğini göstermektedir.

Ketojenik diyet ve kronik hastalıklarla ilişkisi

Epilepsi

Epilepsi, tekrarlayan nöbetlerle karakterize kronik bir beyin rahatsızlığıdır. Nöbetler, vücudun bir kısmını veya tamamını etkileyebilen ve bazen bilinç kaybı veya mesane veya bağırsak fonksiyonunun kontrolünün kaybıyla birlikte görülen kısa süreli istemsiz hareket ataklarıdır. Epilepsinin nedenleri arasında beyin tümörleri, felç, beyin enfeksiyonu, ciddi kafa travması, beyin defektleriyle ilişkili konjenital anormallikler, doğum öncesi veya doğum sonrası yaralanmalardan kaynaklanan beyin hasarı ve belirli genetik sendromlar bulunur. Ketojenik diyet ilk olarak epilepsi için etkili bir tedavi olarak kabul edildi. İlaca dirençli epilepsi ve bazı pediatrik epilepsi sendromları olan hastalarda KD'nin etkinliğini gösteren çalışmalar vardır. Ketojenik diyetin Epilepsi üzerindeki olumlu etkileri tam olarak anlaşılmamış olsa da, çeşitli mekanizmalar üzerinden çalıştığı biliniyor. Ketojenik diyet beynin enerji metabolizmasını değiştirerek norepinefrin, dopamin ve serotonin gibi kimyasallara etki eder. Bu etkiler, nöbetlerin kontrol altına alınmasında rol oynar. Glutamat gibi uyarıcı nörotransmitterlerin etkisini azaltır ve kinurenik asit gibi moleküllerin epilepsi üzerindeki olumsuz etkilerini düşürür. Bu, beynin daha dengeli bir elektriksel aktiviteye sahip olmasını sağlar. mitokondriyal fonksiyonları destekler ve enerji üretimini artırırken zarar veren reaktif oksijen türlerini (ROS) azaltır. Bu durum, nöroproteksiyon sağlayarak epilepsiye karşı koruma sağlar. Glikoz yerine yağı enerji kaynağı olarak kullandırır. Bu durum, beynin elektriksel uyarılabilirliğini azaltır ve nöbet eşiğini yükselterek nöbetlerin azalmasına katkıda bulunur. Ketojenik diyetin klasik versiyonunun genellikle daha etkili olduğunu ve yetişkin hastaların, Modifiye Atkins diyetine (MAD) kıyasla Ketojenik Diyete daha az uyum gösterebildiğini ortaya koymuştur. Bir gözlemsel çalışma, şu sonuçları ortaya koymuştur:

  • 3 ayda: 101 katılımcının %36’sı diyet tedavisine yanıt verdi (≥%50 nöbet azalması), %16’sı ise tamamen nöbetsizdi.

  • 1 yılda: %30’u tedaviye yanıt verdi, %13’ü nöbetsizdi.

  • 4 yılda: %21’i tedaviye yanıt verdi, %7’si nöbetsizdi.

Bu çalışma, ketojenik diyetlerin yetişkinlerde uzun vadede uygulanabilir, etkili ve güvenli olabileceğini göstermiştir. Ancak uzun vadeli uyumun sınırlı olduğu da vurgulanmıştır. Epilepsili yetişkinlerin tedavisinde Ketojenik diyetin etkinliğini kesinleştirmek için daha fazla kontrollü çalışmalara ihtiyaç olduğunu uzmanlar belirtmektedir.


Randomize Kontrollü Çalışmalar (RCT)
  • İran Çalışması: 2 ay boyunca MAD'ye randomize edilen 34 hastanın (22'si çalışmayı tamamladı) %35,5’inin (%50'den fazla nöbet azalması) etkili olduğu gözlemlendi. Bu oran, standart tedavi grubunda %0’dı. Bu fark, istatistiksel olarak anlamlı bulundu.

  • Norveç Çalışması: MAD'ye randomize edilen 37 hastanın (28’i müdahaleyi aldı, 24’ü tamamladı) sonuçları, alışılık diyetlerine devam eden 38 hastayla karşılaştırıldı. MAD grubunda nöbet sıklığında belirgin azalma görüldü.


Depresyon

Depresyon, yaygın bir duygu durum bozukluğudur ve genellikle inhibitör GABA nörotransmisyonunun azalmasıyla ilişkilidir. Ketojenik diyet, hem beslenme şekli hem de bağırsak mikrobiyomu üzerindeki etkileriyle depresyon tedavisine katkı sağlayabilir ve bu nedenle doktorlar ve araştırmacılar tarafından daha fazla dikkat çekmektedir. GABA'nın ana kaynağı, glutamat-glutamin döngüsüdür ve bu döngü KD'de yeterli seviyede desteklenir. Ayrıca, Ketojenik Diyet; omega-3 yağ asitleri, triptofan ve B vitamini gibi depresyonun hem fizyolojik hem de psikolojik etkilerini düzenleyebilecek besinlerle doludur.

Bağırsak-Beyin Bağlantısı: Bağırsak-beyin ekseni, bağırsak mikrobiyomunun ruh sağlığı üzerinde önemli bir rol oynadığını öne sürer. Yapılan bir araştırma, Ketojenik Diyet'in bağırsak mikrobiyomunu ve kısa zincirli yağ asitlerini değiştirerek beyin omurilik sıvısındaki bazı Alzheimer biyobelirteçlerini etkileyebileceğini göstermiştir.

Depresif Davranışlar ve Ketojenik Diyet

  • Hayvan Çalışmaları: KD'nin, farelerde depresif davranışları önleyici etkiler gösterdiği bildirilmiştir. Örneğin, KD ile beslenen hamile farelerin yavrularında depresyona daha az yatkınlık gözlemlenmiştir.

  • Yeni Bulgular: Son çalışmalarda, KD'nin mikroglial iltihaplanma aktivitesini ve nöronal uyarılabilirliği iyileştirerek sosyal yenilgi ve iltihap kaynaklı depresif davranışları azalttığı görülmüştür.

  • İnsan Çalışmaları: Bir çalışmaya göre, KD uygulayan gruplarda anksiyete ve duygu durum bozukluğu davranışlarının daha düşük seviyelerde olduğu tespit edilmiştir.

Ketojenik diyet, depresyon üzerindeki potansiyel olumlu etkileriyle dikkat çekmekte ve ruh halini stabilize etme gibi avantajlar sunabilmektedir.


Anksiyete

Anksiyete bozuklukları, dünya genelinde giderek yaygınlaşan bir zihinsel sağlık sorunudur. Bu durum, hastalarda önemli bir zihinsel stres yaratırken, toplumda da ciddi bir ekonomik ve sosyal yük oluşturmaktadır. Epidemiyolojik verilere göre, dünya nüfusunun yaklaşık üçte biri yaşamı boyunca anksiyete bozukluğu yaşamaktadır. Mevcut tedaviler, ilaçlar ve psikolojik müdahaleler dahil olmak üzere, genellikle hastaların iyileşme ihtiyaçlarını tam olarak karşılayamamaktadır. Ancak, son zamanlarda ketojenik diyet gibi beslenme tedavileri, nükslerin önlenmesinde etkili olmaları nedeniyle umut vadeden bir yaklaşım olarak görülmektedir.


Nörotransmitter Metabolizması ve Anksiyete

Anksiyete bozukluklarının önemli nedenlerinden biri, nörotransmitter metabolizmasındaki bozukluklardır. Merkezi inhibitör bir nörotransmitter olan GABA'nın eksikliği, anksiyete, depresyon ve diğer duygusal bozukluklarla ilişkilendirilmiştir. Ketojenik diyet sırasında kan şekeri seviyesinin düşmesi, beyinde glikoliz yolunun baskılanmasına neden olur. Bunun sonucunda, merkezi sinir sistemi için enerji kaynağı glikozdan keton cisimlerine dönüşür.

Bu süreç:

  • Steroid yolunun uyarılmasını,

  • GABA'nın sinapslarda sentezini ve iletimini artırmayı,

  • Aspartik asit seviyesini azaltmayı,

  • Nöronların uyarılabilirliğini düşürmeyi içerir.

Çeşitli araştırmalar, hamilelik sırasında ketojenik diyet uygulanan farelerin yavrularının anksiyete ve depresyona daha az yatkın olduğunu ve standart diyete kıyasla sosyal ve fiziksel aktivitelerinin önemli ölçüde arttığını göstermiştir.


Bağırsak-Beyin Bağlantısı ve Anksiyete

Merkezi sinir sistemi ve bağırsak mikrobiyomu arasındaki çift yönlü etkileşimler, psikiyatrik bozuklukların gelişimiyle ilişkilidir. Bağırsak mikrobiyotasındaki bozulmalar, bağırsak bariyerinin işlevini kaybetmesine ve geçirgenliğin artmasına neden olabilir. Bu durum:

  • Bağışıklık tepkisinin artması,

  • Kronik sinir iltihaplarına yol açabilir.

Özellikle serotonin metabolizması, anksiyete ve depresyon başlangıcıyla yakından ilişkilidir ve bu süreçlerde bozulmalar görülebilir.


Ketojenik Diyetin Mekanizmaları

Karaciğer metabolizması sırasında üretilen ketonlar, yalnızca enerji kaynağı değil aynı zamanda sinyal molekülleri olarak da işlev görür. Bunlar:

  • G-proteinle bağlı reseptörlere bağlanma,

  • Histon deasetilazları (HDAC'ler) inhibe etme,

  • Bağırsak mikrobiyotasının düzenlenmesi,

  • Bağırsak bariyerinin iyileştirilmesi,

  • Serbest radikallerin ve reaktif oksijen türlerinin (ROS) üretiminin azaltılmasını sağlar.

Fareler üzerinde yapılan deneyler, ketojenik diyetin bağırsak mikrobiyomuna olumlu etkiler sağladığını göstermiştir. Ketojenik diyet, anksiyete bozukluklarının tedavisinde potansiyel bir araç olarak öne çıkmaktadır. Ruh hali üzerindeki olumlu etkileri ve mikrobiyom düzenleyici özellikleri, bu diyetin daha fazla araştırılması gereken bir alan olduğunu göstermektedir.


Kanser ve Ketojenik Diyet

Kanser, dünya genelinde en büyük halk sağlığı sorunlarından biri olup, önde gelen ölüm nedenleri arasında yer almaktadır. Standart kanser tedavilerinin etkinliğini artırabilecek tamamlayıcı yaklaşımlar oldukça sınırlıdır. Ketojenik diyet, kanser hücrelerinin metabolizmasını hedef alarak standart tedavilere duyarlılığı artırabilir ve bu nedenle yardımcı kanser tedavisinde umut verici bir seçenek olarak görülmektedir.


Kanser Hücrelerinde Metabolizma ve Ketojenik Diyetin Etkileri

Kanser hücreleri enerji kaynağı olarak öncelikli olarak glikozu kullanır. Hızlı çoğalma ihtiyaçlarını karşılamak için, kanser hücreleri oksijen varlığında bile glikolizden faydalanır. Bu duruma "Warburg etkisi" denir. Kanser hücrelerindeki glikoz seviyelerini düşüren herhangi bir müdahale, tümör büyümesini yavaşlatabilir.

Ketojenik diyet uygulandığında:

  • Kanser hücreleri sınırlı glikoza erişebilir ve keton cisimlerini enerji kaynağı olarak kullanamaz. Bunun nedeni, bu hücrelerde mitokondriyal fonksiyonun bozulmuş olması ve keton kullanımına yönelik enzim aktivitesinin düşük olmasıdır.

  • Ketojenik Diyet, glikoz metabolizmasını ve glikoza bağlı sinyal yollarını etkiler.

  • Glikozun azalması, laktat/pyruvat döngüsünü baskılar; bu da tümör damar oluşumunu, oksijen yetersizliğine bağlı büyüme faktörlerini ve anjiyogenezi inhibe eder.


Ketojenik Diyetin İltihap ve Kanser Üzerindeki Etkisi

Ketojenik diyet, kanserle bağlantılı iltihaplanmayı azaltabilir. Özellikle, bir keton cismi olan β-HB (beta-hidroksibütirat), inflamasyonu azaltarak glioblastoma gibi kanser türlerinde terapötik faydalar sağlar. Ayrıca, β-HB'ye duyarlı GPR109A reseptörü, bir tümör baskılayıcıdır ve bu reseptör, Ketojenik Diyet ile aktive edilerek kanser büyümesini yavaşlatabilir.


Kemoterapi ve Radyoterapi ile Birlikte Kullanım

Ketojenik diyet, kemoterapi ve radyoterapi gibi klasik kanser tedavilerinin etkinliğini artırabilir:

  • Nöroblastom, gliom ve akciğer kanseri gibi durumlarda tümör hücrelerini tedavilere daha duyarlı hale getirir.

  • Orta zincirli trigliseritlerle desteklendiğinde, nöroblastoma üzerinde kemoterapinin tümör karşıtı ve damar oluşumunu önleyici etkilerini artırmıştır.


Bağışıklık Sistemine Etkileri

Ketojenik diyet, immünoterapilerin etkinliğini artırabilir:

  • Örneğin, PD-1/PD-L1 inhibitörleriyle birlikte Ketojenik Diyet uygulandığında, bağışıklık yanıtı güçlenmiştir.

  • β-HB, PD-L1 seviyelerini azaltır ve bağışıklık hücrelerini harekete geçirerek tümörle savaşmayı destekler.


Klinik Çalışmalar ve Sonuçlar
  • Ketojenik Diyet, çocuklarda tümör bölgesindeki glikoz alımını %21.8 oranında azaltmıştır ve bazı çocuklar, Ketojenik Diyet ile 12 ay boyunca hastalık ilerlemesi olmadan iyi bir yaşam kalitesi sürdürmüştür.

  • Glioblastoma hastalarında Ketojenik Diyet uygulaması, tümör ilerlemesini azaltmış ve bazı hastalarda stabil durum sağlanmıştır.

  • Yumurtalık ve endometriyal kanser hastalarında, Ketojenik Diyet fiziksel sağlığı iyileştirmiş ve enerji seviyelerini artırmıştır.


Sonuç ve Gelecek Araştırmalar

Ketojenik diyet, glioblastoma, prostat, kolon, pankreas ve akciğer kanseri gibi birçok kanser türünde tümör büyümesini yavaşlatmak ve tedavilerin etkinliğini artırmak için faydalı olmuştur. Bu etkiler, sınırlı glikoz kaynağı ve azalmış inflamasyon gibi mekanizmalara bağlanmıştır. Ancak, KD'nin etkinliği, kanser türüne, genetik özelliklere ve tümöre bağlı sendromlara göre değişebilir. Gelecek araştırmalar, daha fazla moleküler çalışmaya ve büyük örneklem gruplarıyla tasarlanmış randomize kontrollü çalışmalara odaklanmalıdır. Bu, KD'nin kanser tedavisindeki mekanizmalarını ve klinik uygulamalardaki potansiyelini daha iyi anlamayı sağlayacaktır.

Ketojenik diyet ve kanser

Sonuç

Ketojenik diyet, anksiyete bozukluklarından kansere kadar geniş bir sağlık sorununa yönelik potansiyel bir tedavi yöntemi olarak öne çıkmaktadır. Diyetin temel mekanizmaları arasında glikoz metabolizmasının düzenlenmesi, nörotransmitter seviyelerinin dengelenmesi ve inflamasyonun azaltılması yer almaktadır. Bununla birlikte, Ketojenik Diyetin etkinliği, hastalık türüne, bireysel genetik farklılıklara ve çevresel faktörlere bağlı olarak değişebilir. Gelecekte yapılacak daha kapsamlı moleküler ve klinik çalışmalar, Ketojenik Diyetin etkilerini ve klinik uygulamalardaki yerini daha iyi anlamamıza yardımcı olacaktır. Ketojenik diyet, özellikle multidisipliner yaklaşımlarla desteklenirse, modern tıbbın önemli bir parçası haline gelebilir. Siz de var olan hastalıklarınıza çözüm arıyorsanız mutlaka ama mutlaka bir profesyonele danışmalı ve yardım almalısınız. Özellikle kendilerini yaşam koçu, online diyetisyen olarak tanıtan kişilerden yardım almamalısınız. Çünkü bu konu sıkı takip gerektiren ve ihtiyaç durumunda özel testler ile (Bağırsak Mikrobiyatası Ölçümü vb.) vücuttaki değişikliklerin gözlemlenmesini gerektirmektedir. Yapılan testlere uygun olarak diyet türünüz değişebilir veya ketojenik diyetin sizin metabolizmanıza uygun olmadığına bile karar verebilirler. Bu nedenle profesyonel olarak yardım alabileceğiniz kişilerle iletişim kurmanızı şiddetle tavsiye ederim. Sağlık bir kere kaybolunca yerine çok zor getirilebilen bir şey. Bu dünyada zaman kadar değerli nadir şeylerden birisi de sağlığınızdır. Nice sağlıklı günler ve varsa hastalıklarınıza acil şifalar dilerim.

Comentarios


bottom of page